Farkındalık ve Psikoterapideki Yeri

 

“Ne yaptığımın farkında değilsem, onu yapmaya devam etmekten başka şansım olmaz.”

Farkındalık, 2500 yıllık Budist felsefenin bir pratiği olarak ortaya çıksa da modern zamanlarda da sıkça kullandığımız bir kavram haline geldi. Peki, gerçekten nedir bu farkındalık, psikoterapinin neresindedir, neye yarar?

Gündelik hayatımıza devam ederken, çoğunlukla farkındalıkla hareket etmez, şu ana ait olan duyusal algımızın bilincinde olmadan birtakım eylemleri otomatik bir şekilde ya da kısmi bir farkındalıkla gerçekleştiririz. Evrimsel olarak; alışıldık, repertuarımızda bulunan aktivitelere ait eylemlerde bulunurken gerçekleştirdiğimiz eyleme dikkat kesilmememiz, aynı anda birkaç işi yapabilmek açısından bir avantaj oluştursa da bu farkındalıksızlığın yaygın bir durum olmasının dezavantajları da olacaktır. İçinde bulunduğumuz an; nesne, kişi, durum, duyum gibi pek çok öge barındırmasına karşın dikkat kesilmediğimiz sürece her biri farkındalıkta yer almaz. Yaşam, şimdiki anda yaşanıp bu şimdilerin toplamından oluşsa da çoğumuz şimdiye dair deneyimlerini geçmişe ve geleceğe ait düşüncelerle bulandırarak, farkındalığın dışına taşınırız. Oysa farkındalık henüz yaşanmamış gelecek ya da çoktan yaşanmış geçmişte değil, ancak gerçek olan şu anda ortaya çıkar. Geçmiş ve gelecek ise ancak şimdiki zaman ile anlam kazanır.

Kişinin tam bir farkındalığa ulaşması; içsel, zihinsel, bedensel yaşantılarının ve çevresel faktörlerin farkındalığıyla mümkündür ki bu faktörlerin her biri psikoterapinin inceleme alanıdır. Psikolojik anlamda farkındalık, kişiye içgörü kazandırma ve yeni perspektifler geliştirme olanağı sunmakla beraber, kişisel deneyimleri kolaylaştırmasıyla tanımlıdır. Kişinin iç dünyasında olup bitenler arasındaki bağlantıları ve bunların yaşamındaki olaylara, ilişkilere, tekrar eden sorunlara ve içinden çıkamadığı durumlara nasıl sebep olduğunu görmeye başlaması hedeflenir. Daha önce kullanmış olduğumuz, otomatikleşmiş, farkındalık dışı problem çözme biçimleri ve savunma mekanizmaları yeni bir gözle ele alınarak, şimdiki zamandaki deneyiminizin bilincinde olma, bir anlamda otomatik pilotumuzdan çıkma durumu gerçekleşir. Terapinin bilinçdışında bulunan çatışmaları, bilinçli bir düzeye taşıması önemli bir değişimi sunacaktır. Çünkü savunmalarla bilinçdışında tutulanlar ortalıkta görünmeseler de insanın ruhsallığını ve onun güdümündeki yaşamını etkilemeye ve hatta yönetmeye devam eder. Psikoterapiyle ortaya çıkan farkındalıktaki radikal artış, kişilikteki yapısal değişimler, kendilik ve diğerleriyle daha sahici ilişkisel temaslar, dünyayla kurulan daha dolaysız bir ilişki,  zorlantılı durumlarla uygun baş etme becerileriyle sonuçlanır. Psikoterapinin sağladığı farkındalıkla kişi kendi sınırlarını, zayıflıklarını ve doğasını olduğu kadar dünya üzerindeki gerçekçi gücünü ve imkânlarını da görür. Bu durum kişiye özgürlük sağlayacağı gibi, hayatının kontrolünü de bilinçli bir şekilde elinde tutmasını sağlayarak, bilinçdışı süreçlerinin yaşattığı mahkûmiyetlerden kurtarıp gerçekçi bir doyuma ulaştırır. Farkındalığın bir sonucu olarak da davranışsal bir değişim gelir. Farkındalık, ortaya konan eylemi daha kuvvetli ve bilinçli kılar. Eylemsel deneyim, farkındalığın tecrübe edilmesiyle pekişir. Böylece zorlantıya yol açan döngü ya da döngüler kırılır, öğrendiğimiz yeni işlevsel eylemlerle davranış repertuvarımızın genişler. Edinilen farkındalık ve getirdiği yeni eylemlilik hali yaşamda tümüyle var olmayı getirir.

 

      Kaynaklar

  • Çatak, PD & Ögel, K. (2010b). Bir Terapi Yöntemi Olarak Farkındalık. NöroPsikiyatri Arşivi; 47(1):69-73
  •  Daş, C. (2012). Gestalt Terapi (4th ed.). Ankara: HYB yayıncılık.