Sınırlarınızı belirlemek, sağlıklı etkileşim ihtiyaçlarınızı ötekine iletmekle ilgilidir. Sağlıklı sınırlar, sizi diğerlerinden ayırarak bağımsız bir birey olarak öz kimlik duygusunu ve koruduğunuz sınırlarla da öz değeri deneyimlemeniz açısından önemlidir. Daha açık bir ifadeyle sınırlar; gerçek kendiliğinizi ortaya koymanızı, güvende kalmanızı, kendi hayatınız üzerinde kontrol sahibi olmanızı, başkalarının sizden gerçekçi beklentilere sahip olmasını sağlar. Yine de sınır koymak her zaman o kadar kolay olmayabilir. Örneğin; geçmişte birbirine[…]

Kelime kökeni çukur, çöküntü olan depresyon, dünya genelinde en yaygın görülen ruhsal hastalıkların başında gelir. Öyle ki Dünya Sağlık Örgütü’ne göre dünya çapında yaklaşık 322 milyon insan depresyonla mücadele etmektedir. Çökkün duygudurumu, ilgi azlığı, bunaltı, yorgunluk ve enerji kaybı, uyku ve yeme alışkanlıklarında değişiklikler, sosyal alışkanlıklarda değişiklikler, konsantrasyon güçlüğü, psikomotor değişiklikler, düşünce içeriğindeki değişiklikler gibi semptomlarla ortaya çıkan depresyon için 25-44 yaş arası daha büyük bir risk grubunu oluştursa da[…]

  Depresyon;  mutsuzluk, enerji seviyesindeki düşüş, ilgisizlik, umutsuzlukla karakterize edilse de kimi zaman örtülü/maskeli/gülümseyen şekilde de kendini gösterebilir ya da daha doğru bir ifadeyle gizleyebilir. Örtülü ya da maskeli olarak da adlandırılabilen gülümseyen depresyon, kişinin içsel olarak depresif hissederken dışarıdan “mutlu” ya da en azından hayatından hoşnut göründüğü bir tablo çizer. Atipik olarak seyreden bu depresyon türünde depresyon semptomları, diğerlerinden, hatta bazen kişinin kendisinden de gizleyerek özel alanda ve içsel[…]

  Kötücül ve zarar verici olsa da bir türlü sağlıklı bir seçimle sonlandırılamayan pek çok ilişkiye tanıklık etmişsinizdir. Bu kişi arkadaşınız, anneniz, hatta siz olabilirsiniz. Dutton ve Painter tarafından 1981 yılında tanımlanan travmatik bağlanma, “Neden insanlar sağlıksız ilişkiler içerisinde kalmaya devam ediyor?” sorusunun cevabını ararken ortaya çıkmıştır. Dutton ve Painter’a göre travmatik bağlanma içeren ilişkilerde iki ortak yapısal özellik dikkat çekicidir. İlki kişiler arası güç dengesizliğinin inşası, ikincisi ise şiddetin[…]

Sağlıklı/pozitif ilişkiler; destek gördüğümüz, yaşamlarımıza anlam ve amaç veren, bizi canlandıran ve motive eden, büyüme ve gelişmemize alan açan, güvende hissettiğimiz, özsaygımızı doğrulayan, sevilebilirliğimizi onaylayan, nihai yalnızlığımızı yatıştıran pozitif durumları kapsar. Fakat kültürel kodlar -aynı zamanda- öğretilerinde seven insanın kıskanacağını, hikâyelerde seven insanın her acıya katlanarak gerçek aşka ulaşacağını, masallarda heteroseksüel kadınların pasif bir bekleyişle gerçek aşkı bulacağını (ki eşcinsel kadınlara toksik bir ilişkide olsa dahi yer açılmaz), şarkılarda âşık[…]

Bizim için önemli olan bir kişinin/şeyin kaybı sonucu verdiğimiz doğal ve evrensel bir tepki olan yas, yaşanış şekli itibariyle hem kişisel hem toplumsal kimi kodlar da barındırır. Çoğunlukla bir yas deneyimi yaşadığımızda hayatın olağan akışına tekrar uyumlanma sürecimizde ailelerimiz, arkadaşlarımız ve diğerleri tarafından şefkat ve anlayışla sosyal destek görürken; çeşitli kültürel ritüellerle de yası yaşar, duygusal ve zihinsel olarak işleriz. Tıpkı yasın yaşanma şeklini belirleyen ritüelleri imleyen kültürel kodlar gibi,[…]

Diğer insanların kişinin nitelikleriyle ilgili şişirilmiş bir algıya sahip olduğu düşüncesi, aslında hiç de nitelikli olmadığının ortaya çıkarılacağına dair bir korku ve başarıları dış faktörlere atfetmekte ısrarcı bir eğilim olarak tanımlanan “sahtekâr” sendromu, 1978 yılında Suzanne Imes ve Pauline Rose Clance isimli iki psikolog tarafından işlerinde üst düzey yerlere gelmiş 150 kadın ile gerçekleştirilen bir çalışma sonucunda kavramsallaşmıştır. Bu psikologlar çalışmaya aldıkları 150 kadının geldikleri iyi yerlere rağmen başarılarına şüphe[…]

  “Ne yaptığımın farkında değilsem, onu yapmaya devam etmekten başka şansım olmaz.” Farkındalık, 2500 yıllık Budist felsefenin bir pratiği olarak ortaya çıksa da modern zamanlarda da sıkça kullandığımız bir kavram haline geldi. Peki, gerçekten nedir bu farkındalık, psikoterapinin neresindedir, neye yarar? Gündelik hayatımıza devam ederken, çoğunlukla farkındalıkla hareket etmez, şu ana ait olan duyusal algımızın bilincinde olmadan birtakım eylemleri otomatik bir şekilde ya da kısmi bir farkındalıkla gerçekleştiririz. Evrimsel olarak;[…]

Terk edileceğimize inanıyorsak ilişki içinde de bu korkuyla hareket ederek otantiklikten uzaklaşır ve sonunda gerçekten terk ediliriz. Bir dersten kalacağımızı düşünüyorsak yeterince çalışmaz ve sonunda gerçekten kalırız. Bir partiye gittiğimizde konuşma başlatmakta kötü olduğumuzu, sıkıcı olduğumuzu düşünüyorsak bedensel olarak öylesine gergin bir izlenim veririz ki gerçekten de kimse bize yanaşarak sohbet başlatmaz. Peki, kötüye dair korkumuz gerçekten o olayın kötü sonuçlanmasına neden oluyor olabilir mi? 1968 yılında Robert Rosenthal, gözlemlerine[…]

Pek çok kişinin genel eğilimi olumsuz atfedilen duyguları görmemek, bastırmak, sahiplenmemek hatta belki yok saymak olsa da her insanın içinde kıskançlık, haset, öfke, açgözlülük, korku gibi toplumca olumsuz atfedilen pek çok duygu bulunur. Hepimiz sadece mutluluk, tatlı heyecanlar, sevinç gözyaşları gibi olumlu duyguları deneyimlemek istesek de bu duygular kadar öfke, üzüntü gibi olumsuz duygular da yaşamsaldır. Aslında olumlu ya da olumsuz duygularımızın her biri bizler için kim olduğumuz ve yaptığımız[…]

İnatçı alışkanlıklarınızın ardında çoğunlukla gerçek arzularınız gizlidir. Arzunuzu doyurmanın tek yolu sahip olduğunuz alışkanlık değildir. Her alışkanlık kişiden kişiye değişen dinamiklerle farklılaşır. Hemen herkesin değiştirmek istediği bazı alışkanlıkları vardır. Belki gece yemelerini ya da sigarayı bırakmak istiyorsunuz ya da bir oyuna resmen bağımlı oldunuz. Aslında alışkanlıkları değiştirmek için pek çok formül var ama gerçek bir değişim kişiseldir. Çünkü alışkanlıklarımızın ardında farklı kişisel arzular, bilişsel süreçler, duygular, nedenler vardır. Alışkanlıklarımız inatçı[…]

“Bir insanın bilinçdışı yaşamı, bilinç düzeyinden geçmeksizin, başka birinin bilinçdışı yaşamıyla etkileşime geçebilir.”  S. Freud   İlişki kurmamızda, bir insana çekilmemizde; benzerlik, tanıdıklık, karşılıklılık, maruz kalma sıklığı gibi pek çok belirleyici unsur bulunur. Söz gelimi; çevrenizde büyük ihtimalle kendisiyle aynı üniversiteye giden biriyle evlenen, sürekli gittiği bardaki başka bir müdavimle ya da bir kursta ya da kulüpte tanışıp ilişki yaşayan pek çok kişi var. Biz bu yazı kapsamında “tanıdıklığın” ilişkilerimizi[…]

1- Sizi öfkelendiren olay, -gerçekten öfkelenmeniz çok makul olsa bile- olayın kendisinden ziyade ona yüklediğiniz anlamla ilişkilidir. Duygularımızı nasıl yaşayacağımıza dair seçim sahibiyiz. Bu da öfkemizden sorumlu olduğumuz ve üzerinde kontrol sahibi olduğumuz anlamına gelir.  2- Öfke sizi hareketsizleştirerek yaratıcı ve üretken çözüm bulma konusunda ketleyebilir. Benzer bir durumla karşılaştığınızda öfkenizin yakıcı olmaması ve zorluğu düzeltmek adına ne yapabilirsiniz?  3- Öfke duyduğunuz duruma dair bazı bilişsel çarpıtmalar kullanıyor olabilirsiniz. Bu[…]

Annemiz -ya da yoksa ilk bakım verenimiz-, hayatta ilk ilişki kurduğumuz kişilerdir. Onunla kurduğumuz bu ilk ilişkideki fazla doyurulan ya da hiç doyurulmayan bazı ihtiyaçlar, yetişkinlik hayatımızdaki ilişkilerimizde de çeşitli şekillerde karşımıza çıkar. Anne, çocuğun ilk tanrısıdır. Hatta öyle ki Freud’a göre büyüdükçe ebeveynlerin boşluğunu tanrı doldurur. Hiçbir ihtiyacını tek başına karşılayamayan yeni doğan, annesinin “muktedirliğine” bağımlıdır. Annenin psikolojik işlevleri ne kadar yerine getirdiğine bakmak; hislerinizi, inançlarınızı, davranışlarınızı anlamlandırmanızı sağlayacaktır.[…]

“Mutluluk arayışı, mutsuzluğun başlıca kaynaklarından biridir”   Üzerimizde sürekli olarak medya, egemen politik kültürler, dergiler, reklamlar, sosyal medya çevremizdeki insanlar aracılığıyla gelen bir mutlu olma baskısı var. Kendinden her zaman memnun ol, verimli vakit geçir, onu yapma şunu yap, şöyle düşün, mutlu olmanın 10 yolu… Adeta mutluluk tüketmelik bir ürün gibi sunulurken, sürekli bir şeyleri yanlış yaptığımızı düşünerek koşturuyor, ilham veren sözlerle bir süre kendimizi yüksek hissederken yine akışımıza döndüğümüzde[…]

  1938 yılında, bir erkeğin evdeki gaz lambasının ayarını giderek kısıp, kadın sevgilisine karşı bu eylemini sürekli reddettiği “Gas Light” isimli bir oyun sergilendi. Bu oyundaki psikolojik şiddet pek çok kişinin yaşadıklarını anlamlandırmasına olanak sağlamış olacak ki sonrasında filmi de çekildi ve sonunda bir psikolojik şiddet türüne adını verdi. Gaslighting, tıpkı oyunda da olduğu gibi kişisel gerçekliğinizden şüphe ettirilerek, gerçekliğinizin üzerine başka bir gerçeklik yazılması amaçlandığı bir psikolojik şiddet, manipülasyon[…]

Uyarı: Bu yazı, bazı kişiler için tetikleyici ögeler içerebilir. Yazıda cinsel travmaya maruz bırakılan kişiler için -daha güçlendirici olması bakımından- “hayatta kalan” ifadesi kullanılırken, şiddete maruz bırakan kişi içinse “fail” ifadesi kullanılmıştır.   Travma, güvenlik algısını ve bedensel bütünlüğü tehdit eden doğal ya da insan eliyle yıkımlara maruz bırakılma ya da bunun tanıklığıyla ortaya çıkar. Travma, ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır yaralanma, kişinin kendisinin ya da başkalarının fiziksel bütünlüğüne[…]

Coronavirüs, yaşamlarımıza dair oluşturduğu tehditle güvenlik algımızı sarsarken, sosyal izolasyonla da yaşamlarımızı kısıtlayıp, gündelik rutinimizi değiştirerek psikolojimizi pek çok açıdan olumsuz yönde etkileyebilir. Fiziksel sağlığımızı korumak için alacağımız önlemler konusunda hepimiz bilgi sahibiz. Peki psikolojik sağlığımızı korumak için neler yapabiliriz? Günlük rutinler belirleyin. Yeni bir film ya da kitap listesi oluşturabilir, egzersiz yapabilir, pek çok üniversitenin ücretsiz erişime açmış olduğu online eğitimlere katılarak kendinizi zenginleştirebilir, dünyaca ünlü müzelerde online gezintilere[…]

“Beni korkutan ve benim de korktuğum hiçbir şeyin, zihnimde uyandırdıkları etki kadar iyi ve kötü olmadıklarını fark ettim.”  Spinoza   Anksiyete bozuklukları tıpkı duygudurum bozuklukları gibi işlevselliği kişiye göre değişen oranlarda engellediğinden ruh sağlığı çalışanlarına en çok başvuru yapılan nedenlerin başında gelir. Öncelikle unutulmamalıdır ki anksiyete her insanın sahip olduğu evrimsel açıdan önemli bir duygudur ve ancak öldüğümüzde tümüyle yok olur. Peki evrimsel olarak sahip olduğumuz ve hayatta kalmak için[…]

Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin terapi yoluyla “değiştirilebileceğini” iddia eden onarım terapisi, en hafif tabiriyle etik, insanlık ve bilim dışı ruhsal bir işkencedir. Heteroseksüelliği ve natranslık/cisgenderlığı (doğumla gelen genital organın, cinsiyet kimliği algısıyla toplumsal açıdan uyuştuğu var oluşlar) yegane ve “normal” kabul eden çarpık bir anlayışın, güvenli bir alan oluşturması zorunlu terapi ortamında bir tezahürü olan onarım terapisi, 1975 yılından bu yana tıp dünyasının eşcinselliği bir hastalık olarak kabul etmemesini[…]

Psikoterapi; rahatlamak, neşelenmek, haklı bulunmak için gidilen ya da sadece geçmişin ve ebeveynlerle ilişkinin konuşulduğu, yalnızca “hasta” insanların başvurduğu bir yöntem ya da zaten arkadaşlarınızla da yapabileceğiniz bir sohbet değil; psikoterapiye dair yasal ve gerekli eğitimleri tamamlayarak terapi yapmaya dair yetkinliğini kanıtlamış, etik değerlere ve gizliliğinize önem veren, sizi anlamak üzere orada olan bir uzmanla güven ve doğruluk üzerine kurulu bir ilişkiyle yürütülen; hayatın normal akışı bozan stres durumlarından sonra[…]